ForumAlem
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Yeni bir forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar
ForumAlem

ForumAlem
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 CUMHURİYETİN ANLAM ve ÖNEMİ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ToPrAk
Admin
Admin
ToPrAk


Mesaj Sayısı : 457
Kayıt tarihi : 05/08/08
Yaş : 35
Nerden : KONYA

CUMHURİYETİN ANLAM ve ÖNEMİ Empty
MesajKonu: CUMHURİYETİN ANLAM ve ÖNEMİ   CUMHURİYETİN ANLAM ve ÖNEMİ Icon_minitimeC.tesi Ağus. 09, 2008 9:36 am

Türk Milleti’ nin yetiştirmiş olduğu en büyük evlatlarından biri olan Mustafa Kemal ******’ ün aramızdan ayrılışının 61. Yıldönümünde yine bir aradayız. Burada hazır bulunanların hemen tamamı O’ nu görmemişlerdir bile.. Ancak onu görmeden tanımaya çalışmışlar, sevmişler ve inanmışlardır. 61 yıl sonra bile onuu özler, arar olmuşlardır. Öyleyse onu bizlere bu kadar sevdiren, bize emanet ettiği Cumhuriyeti korumak için kuşaklar boyu kendisine söz verdiğimiz güç nedir ?

“Cumhuriyet bir fazilet rejimidir.” Denildiğinde, birbirlerinden farklı niteliklere sahip olan bireylerin meydana getirdikleri bir armoni olarak anlaşılması gerekir.

Cumhuriyet, etnik ve dinsel cemaatleri tek bir millet haline getirir. Cumhuriyet bir potadır. Eğer bölgecilikleri evrensel hale dönüştüremezse var olamaz. ******, bölgeselliklerin üstünde ülkenin ve ülkeye ait her ne varsa, hepsinin herkes tarafından sahiplenildiği bir toplum yaratmaya çalışmıştır.

Cumhuriyet bireyciliğe değil, bireyselliğe dayanır. Yani bir toplumun ayrılmaz parçaları olan kişilerin kendilerini hem farklılıkları içinde üretmelerine, hem de üretimin atıf noktası olarak cemaat değerleri yerine evrensel değerleri koymalarına dayanır.

Cumhuriyet ırk, din, dil ve cemiyet farkı gözetmeksizin tüm vatandaşların paylaştıkları ve yararlandıkları siyasal rejimin adı olmuştur. ******’ ü Cumhuriyete yönelten bir diğer önemli neden de Cumhuriyetin en ileri devlet şekli olmasıydı. Çünkü Cumhuriyet, millet egemenliğini belirleyen ve millet egemenliği ile bağdaşabilen tek rejimdir. ******, egemenliğin millete ait olduğu görüşünü işlemekle ve bu görüşü yeni Türk Devletinin temel taşı yapmakla millî devletin devlet ve hükümet şeklinin de Cumhuriyet olacağını ortaya koyuyordu.

Bugün Kurtuluş Savaşımız ve ****** konusunda yapılan tartışmalar asıl mecrasından yapılmaktadır. ******’ ün bu muazzam mücadelede, ülkenin içinde bulunduğu koşullar bunu gerektirdiği için savaştığı kavratılmalıdır. Esas sonucun çağdaşlaşmak, akılcılıkla ve aksiyonla ilerlemek olduğu vurgulanmalıdır. Yine ******’ün ifadesiyle " fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür" nesiller yetiştirmenin kavgasının verildiği örneklerle açıklanmalıdır.

O’nun mücadelesi, belki pek çok mücadeleden daha meşru, daha gerçekçidir. Bu ülkenin, bu büyük milletin yetiştirmiş olduğu kahraman evlatlarından biri olan Mustafa Kemal ******, bağımsızlığın yok edilmek istenmesine, aziz vatanımızın parçalanmasına baş eğmediği için, İstanbul’daki işbirlikçi, âciz ve korkak Damat Ferit Hükümetine karşı koyduğu için âsi, çeteci olarak, vatan evlatlarının bu muazzam mücadelesi ise “gayr-i millî” ilân edilmiştir.

Esef verici olan, bugün bazı çevreler ulusal mücadelemizi reddetmeseler de, ******’ ü bu mücadelenin dışına atma, hatta onu küçültme, karalama çabası içindedirler. Ancak bu çevrelerin çabalarının, Millî Mücadelemizdeki benzer çevrelerin gayretleriyle paralellik göstermesi son derece anlamlıdır. Aslında bu çevreleri ürküten O’ nun ilerici, çağdaş kimliğidir. Millî Mücadelede olağanüstü bir kararlılık ve mücadele örneği gösteren bu büyük askerin, savaştan sonra da neler yapabileceğinin sezilmeye başlanmış olmasıydı. Bugün de bunu anlamayan, ya da anlamak istemeyenler onun ve onun izinde gidenlerin bu ilerici, çağdaş, birleştirici kimliğinden ürkmektedirler.

Mütareke döneminin İstanbul’u, her şeyden önce dünya savaşı öncesi yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nu gizli anlaşmalarla aralarında paylaşmış bulunan emperyalist devletlerin merhametine ve hakseverliğine sığınarak tahtını kurtaracağını sanma gafletini ısrarla sürdürerek hain damgasını yiyen padişahın ve onun hükümetinin merkeziydi. Bu merkez etrafında diğer işbirlikçi güçler sıralanıyordu. “Hürriyet ve İtilaf Partisi, Askerî Nigehban Cemiyeti, İngiliz Muhibleri Cemiyeti, Ermeni ve Rum Patrikhanesi vs..” Özellikle İngiliz Muhibleri Derneğinin iki görünüşü ve niteliği vardı. Biri dış görünüşü ve uygarca girişimlerle İngiliz desteğini istemeye ve sağlamaya yönelen niteliği idi. Ötekisi gizli yönü idi. Asıl çalışma bu yönde idi. Yurt içinde örgütler kurarak ayaklanma ve baş kaldırmalara yol açmak, millî bilinci işlemez kılmak, yabancı devletlerin işe karışmalarını kolaylaştırmak gibi haince girişimler, derneğin bu gizli kolunca yönetilmekteydi.

Uzun süredir ve özellikle mütarekeden sonra oluşturulmaya çalışılan İngiliz muhabbeti ve propagandalar Türk kamuoyunda meydana getirilmek istenen teveccühten yararlanarak Yunan istilasını olaysız sağlamaya çalışan İngiliz temsilcileri var güçleriyle çalışmakta ve işgali kamuoyunda çeşitli propagandalarla mazur göstermeye çalışıyorlardı. Aynı zamanda İngiliz Muhibleri Cemiyeti üyesi olan Refi’ Cevat ve Ali Kemal gibi bazı yazarlar gazetelerinde İngiliz mandaterliğini savunan yazılar yazmaktaydılar. İstanbul Hükümeti, halkı korumak için köklü tedbirler almağa cesaret edemediği ve hatta bunu düşünmek bile istemediği için, uzlaşma ve tâ viz politikasından ayrılmıyordu. Ancak hükümetin hatalı ve tehlikeli bu tutumu, savaşmak kararında olanları bile geçici bir süre için uzlaşmaya götürüyordu. Bunlar arasında bir süre Amerikan mandasını savunan Hadlide Edip Hanım gibi yazarlar da vardı.

Ancak tüm bunlar, Anadolu’da doğan millî teşkilatın bir devlet teşekkülü haline gelmesini hem kolaylaştırmış, hem de hızlandırmıştır. Düşmanların merhametine, hakseverliğine sığınarak tacını, tahtını kurtaracağını sanmışlardı. İstanbul Hükümeti, halkı korumak için köklü tedbirler almaya cesaret edemediği ve hatta bunu düşünmek bile istemediği için uzlaşma ve tâviz politikasından ayrılamıyordu. Öyleyse kurtuluş için âdeta bir mucize gerekiyordu. Bu biricik ve tek ümit, devletten çıkmayınca kimden nereden tecelli edecekti. Kim bu millete sahip çıkacaktı. Bunun cevabını Büyük ****** açık ve net olarak ifade etmektedir. " Millet, Büyük Türk Milleti" bu asil milletin ağrından çıkan Anadolu insanı. Mucizeyi onlar gerçekleştireceklerdi.

Tarihinin hiçbir döneminde bu tür oldu bittilere boyun eğmemiş olan Büyük Türk Milleti bu işgale de seyirci kalmamıştır. Nitekim resmî makamların tüm çekimser tutumlarına rağmen, inisiyatif kullanan komuta kademesindeki subaylar emirleri altındaki birlikler ve mahalli kuvvetlerle düşman ilerlemesine silahla karşı koymuşlardı. Yunan işgal ve ilerlemesini reddeden Batı Anadolu insanı, hükümetin sükûnet tavsiye eden kararlarını dinlemeyerek bazı direniş heyetleri oluşturmuşlardır. Memleketlerinin düşman çizmesi altında çiğnenmesini asla kabul etmeyen vatanseverler öncelikle bölgesel kurtuluş hareketlerine girişmişlerdir. Bu bakımdan daha kongreler yapılıp, Millî Mücadele’ nin esas programı yürürlüğe konmadan Batı Anadolu işgale karşı çıkmıştır.

******’e saldırmanın dayanılmaz hafifliği içerisinde olanlar nedense görüntü üzerinde duruyorlar. İstiklâl mahkemelerinin almış olduğu kararları eleştirenler, bu yargılamaların âdil olmadığını, yargılama sırasında avukat bulunmadığını vs. hatırlatanlar, madalyonun öbür yüzünü hiç çevirmiyorlar. Ülke yangın yerine döndüğünde, milletin ırz ve namusu ayaklar altına alındığında, işgal güçlerinin her türlü haksızlık ve zulmü yaptıkları sırada bu milletin avukatlığına kimler soyunmuştu ? Padişah mı, yoksa Damat Ferit hükümetleri mi ? Yine de tüm yokluk ve sıkıntılara rağmen millet adına bu zulme karşı çıkan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları değil miydi ? Ayrıca, düşman saldırılarının tüm şiddetiyle hüküm sürdüğü, asker kaçaklarının had safhaya vardığı bir sırada vatanın bölünmez bütünlüğünü sağlamak için kurulmuş olan “İstiklâl Mahkemeleri” nin vermiş olduğu cezaları eleştirenler, sırf Kuvâ -yı Milliye yanlısı oldukları gerekçesiyle İstanbul Hükümeti tarafından idam dahil çeşitli cezalara çarptırılmış olan yüzlerce mâsumu unutmuş görünmektedirler.

Söylevde bir hesaplaşma varsa, bu Sevr antlaşmasını imzalamış ve ulusal güçleri “hain” ilan etmiş karşı devrimci cepheyle bir hesaplaşmadır. Öyleyse aydınım diyen bir insan, ayrıntı olarak görülebilecek bir takım şeyleri bir kenara bırakarak, bu hesaplaşmada yerini almak zorundadır. Ancak bu konuda açık, dürüst ve samimi olmak zorundadır.

Ulusal bağımsızlık savaşını kazanmada, nasıl ki hareketin kaynağını ulusun kendisi olduysa, çağdaşlaşma savaşının kaynağı da yine ulusun kendisi olmuştur. Bilindiği üzere, ******’ün Büyük Nutku Türk gençliğine hitabesi ile sona erer. Cumhuriyeti Türk gençliğine emanet eden ******’ün bu kitabesi bir bayrak olarak genç nesillerin önünde dalgalanmış ve gençliğe ışık tutmuştur. O, Büyük Nutkunu, mâ zi olmuş bir devrin hikayesi olarak takdim etmektedir. Bunda, gelecek nesiller için dikkat edilmesi ve daima uyanık bulunulmayı gerektiren önemli noktalara işaret edilmektedir. Bugün Kurtuluş Savaşımız ve ****** konusunda yapılan tartışmalar asıl mecrasından ayrılarak yapılmaktadır. ******’ün bu muazzam mücadelede, ülkenin içinde bulunduğu koşullar bunu gerektirdiği için savaştığı kavratılmalıdır. Esas sonucun çağdaşlaşmak, akılcılıkla ve aksiyonla ilerlemek olduğu vurgulanmalıdır. Yine ******’ün ifadesiyle, “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” nesiller yetiştirmenin kavgasının verildiği örneklerle açıklanmalıdır.
_________________
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
CUMHURİYETİN ANLAM ve ÖNEMİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ForumAlem :: TariH :: Osmanlı Tarihi-
Buraya geçin: