ForumAlem
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
forum kurmak | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Son tartışmalar
ForumAlem

ForumAlem
 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Mİllİ MÜcadele Ve Sultan Vahdeddİn

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ToPrAk
Admin
Admin
ToPrAk


Mesaj Sayısı : 457
Kayıt tarihi : 05/08/08
Yaş : 35
Nerden : KONYA

Mİllİ MÜcadele Ve Sultan Vahdeddİn Empty
MesajKonu: Mİllİ MÜcadele Ve Sultan Vahdeddİn   Mİllİ MÜcadele Ve Sultan Vahdeddİn Icon_minitimeC.tesi Ağus. 09, 2008 9:35 am

Sultan Vahdeddin, Kurtuluş Savaşı sırasındaki izlediği tutum ve siyaseti nedeniyle Türk tarihinin en tartışmalı isimlerinden biri olmuştur. Ağabeyi Mehmed Reşad’ın, Birinci Dünya Savaşı sonlarına doğru ölümü üzerine tahta çıktı. 17 Kasım 1922 sabahı “Malaya” adlı bir İngiliz savaş gemisiyle Türkiye'den ayrıldı. Önce Malta'ya gitti, oradan Mekke’ye geçti, sonra İtalya'nın Akdeniz sahilindeki San Remo kasabasına yerleşti. Burada 16 Mayıs 1926 gecesi geçirdiği bir kalp krizi sonucu öldü. Vahideddin'in cenazesi bir gemiye konularak Suriye'ye yollandı ve dedelerinden Yavuz Sultan Selim'in Şam'da yaptırmış olduğu caminin bahçesine defnedildi.

Sultan Vahdeddin, İstanbul’daki işgal kuvvetleri komutanı General Harington’a yazdığı mektupta hayatını tehlikede gördüğünü ifade ediyordu. 1 Kasım 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin hilafet ve saltanatın ayrılmasına dair ilgili kanunu benimsemiş olması ; Refet Paşa’nın İtilaf Devletleri temsilcilerine müracaat ederek İstanbul’daki idareye TBMM Hükümeti adına el koyması ; Millî Mücadele’yi İttihatçılığın bir devamı olarak kabul eden ve bu cemiyetin aleyhtarlığı ile tanınan gazeteci ve Peyâm-ı Sabah baş yazarı Ali Kemal Bey’in Beyoğlu’nda tutuklanarak zorla İzmit’e götürülmesi ve orada linç edilmesi, böylesi bir gerekçeyi ileri sürmesine neden olmuştur kanaatindeyiz.

Bütün Millî Mücadele boyunca T.B.M.M. nin varlığını kabul etmeyen, dolayısıyla Kuvâ-yı Millîye hareketini anlamakta zorluk çeken Vahdeddin, belki de bu nedenledir ki benzer akibete uğramaktan haklı olarak çekinmiş olmalıdır.

Mustafa Kemal Paşa’nın beklentisi de, Sultan Vahdeddin’in vatandan ayrılması yönündeydi. Çünkü bu sayede, ülkede “iki başlılık” ortadan kalkacak, hiçbir meselede “ikilik doğmayacak”, “rejim bunalımı” yaşanmayacak ve hasılı tatbikata koymayı planladığı yeni sistem ve inkılâp hareketlerinin varlığını tehdit etmesi muhtemel Osmanlı’ya ait “son izlerin” de bertaraf edilmesiyle “manevra alanı ve özgürlüğü” genişleyecekti .

Ancak ülkeyi terk etmesiyle, belki de muhtemel bir iç savaşı önleyecek son bir hareket yapmıştır. Giderken ve fırsat eldeyken hazineye el sürmekten şiddetle kaçınmıştır. Takdire şayan ve onurlu bir davranış olan bu konu sadece şahsiyetiyle ilgilidir.

Halife seçildikten sonra verdiği ilk demeçte Vahdeddin’i “hain” olarak niteleyen Veliahd Abdülmecid Efendi, şunları söylüyordu : “ – O hain, yalnız vatana ihanet etmedi. Hanedanımızın şerefi ile de oynamıştır. Artık vatandan da, hanedanımızın sicilinden de kovulan bu adamdan bahsetmeyelim. Yazık ki benim babam, bu adamın amcasıydı, bunu bile düşünmedi.” .

Şimdiye kadar Onun hakkında yazılanların hemen hepsinin birbirinin aynı, şahsî yorumlara dayalı olduğunu söylemeliyiz. Hayatı hakkında yazılanlar kendisinin ve bazı hanedan üyelerinin anlatmış olduğu anılarla sınırlıdır. Her nedense bu eserlerde, bazı hanedan üyeleriyle yapılan görüşmelerde tutulan notlar, Tarık Mümtaz Göztepe, Necip Fazıl Kısakürek, Kadir Mısıroğlu, Mustafa Müftüoğlu, İlhan Bardakçı, Yılmaz Çetiner, Murat Bardakçı’nın gibi yazarların ifadeleri âdeta biricik kaynak olarak gösterilmektedir. Halbuki Millî Mücadele ve Sultan Vahdeddin dönemi hakkında Başbakanlık ve Genelkurmay ATASE Arşivlerinde sayısız belge mevcuttur. Bunlar dikkate alınmadan yapılan çalışmalar son derece yetersiz olacağı gibi, gerçekleri saptırma açısından da büyük önem arz etmektedir. Bu bakımdan hadise, Vahdeddin’in ülkeyi terk ettiği için “hain” suçlamasına mâruz kaldığı meselesi değildir. Aslında Onu ülkeyi terke zorlayan nedenleri, Millî Mücadelede izlemiş olduğu çizgide aramak gerekir.

******’ün büyük Nutkunda “hain” olarak nitelediği Vahdeddin hakkında söz konusu yazarların ifadelerine bakılırsa “ Son padişah resmî tarihi görüşün gadrine uğramış ; ona haksızlık yapılmıştır.” . Aslında ******’ün onu “hain” olarak nitelemesi, ülkeyi terk etmesi nedeniyle değil, Millî Mücadele boyunca izlemiş olduğu hatalarla dolu, anlaşılmaz bir gaflet içinde izlemiş olduğu politika nedeniyledir. Türk tarihine kara bir leke olarak geçmiş olan Damat Ferit gibi bir haini beş kere sadarete getirmesi ; adaletli bir sulhu gerçekleştirebileceği zannıyla İngilizlere olan aşırı güvenini bir gaflet olarak nitelemek yeterli değil midir ?

İşte Büyük ******’ün ifade etmek, tüm samimiyetiyle anlatmak istediği budur : Gaflet, dalalet ve bunun ilerisi hıyanet . Bu bakımdan o büyük insanın dile getirdiği gerçek buradadır. Yazan yapana sadık kalacak, aksi takdirde ortaya çıkacak sonuç, çok şaşırtıcı, hatta çok vahim olabilir .

Zaman zaman “Resmî tarihi” reddedilip, “Gerçek tarihi yazmak” bahanesiyle, Mustafa Kemal ****** ve onun kurduğu Cumhuriyet tek taraflı olarak yargılanıp, tartışılmaktadır. Elbette “Resmî tarih” olarak nitelenen kitaplar, eserler incelenmeli, eleştirilmeli, hataları bulunup, artık gereksiz hale gelen abartma ve yorumlardan arındırılmalıdır. Yani Tarih, olması gerektiği gibi objektif, tek yanlı değil, çok yönlü yazılmalıdır. Buna da kimsenin itirazı olamaz herhalde.

Bu noktada biraz insaflı olunması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü bu çerçeve etrafında görüş bildiren kimi yazar ve araştırmacılar,esas mecradan uzaklaşarak konuyu çarptırmaktadırlar. Çünkü mesele resmi tarih meselesi değildir. Hadisenin başlangıcına gidilip, olayların takip ettiği seyir incelenirse ; ortaya çıkan sonucun pek de beklendiği gibi şaşırtıcı olmadığı anlaşılır.

Bir İngiliz zırhlısıyla ülkeyi terk eden Vahdeddin için “ hain mi, değil mi ?” tartışması yapılmaktadır. Bu noktada resmî kelimesinden o kadar da korkulmamalıdır kanaatindeyiz.. Sağlam dayanaklar, resmî belgeler olmadan doğru bir tahlil yapmak mümkün müdür ? Bu konuda o dönemle ilgili gazetelere, yabancı arşivlerdeki kaynaklara başvurarak bir karşılaştırma yapabiliriz. Hatta farklı hükümetlerin icraatları da bize ışık tutabilir. Örneğin Damat Ferit Paşa’nın icraatları ile Ali Rıza Paşa hükümetinin icraatları birbirinden çok farklıdır. Birincisi döneminde Kuvâ-yı Millîye hareketi “Kuvâ-yı Bagıyye” olarak nitelenmiş, ikincisi döneminde ise “Meşru hakların müdafaası olarak” ifade edilmiştir. Son Osmanlı Hükümeti”nin icraatları ise her türlü takdirin üstündedir.





SULTAN VAHİDEDDİN’İN ANILARI



Türk tarihinin en tartışmalı isimlerinden olan son Osmanlı Padişahı Vahideddin’in hayatının son günlerinde kaleme aldığı anıları, ölümünün üzerinden 72 yıl geçtikten sonra Murat Bardakçı tarafından yayınlandı. “Şahbaba” adı verilen hatıratın birçok yerinde, “Vatanına asla ihanet etmediğini” tekrarlayan Vahidettin, şartların başka türlü hareket etmesine imkân bırakmadığını söylemektedir. Ayrıca, “Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’ya geçmek istediğini, ama gitmesinin engellendiğini söylemektedir. Padişah, facialara karşı bir paratoner görevi yaptığını ve bütün fenalıkları üzerine çektiğini söylemektedir .

Anadolu’da başlayan bu şanlı direnişi kırmak, yok etmek için iş başına getirilen Damat Ferit, İngiliz yüksek komiseri Amiral de Robeçk ile görüşerek, tutuklanmasını istediği vatanseverlerin bir listesini de İngilizlere vermişti. Bu arada, padişahın sempatiyle bakmadığı, İtilâf devletlerinin de güven duymadığı ve 18 Marttan beri çalışmayan Meclis-i Mebusan 11 Nisan 1920’de padişahın emriyle dağıtıldı . Diğer taraftan, aynı gün Ferit Paşa’nın isteği ile İngilizlerin de ısrarıyla, Kuvâ-yı Milliye aleyhine Şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah imzasıyla bir fetva yayınlandı . Buna padişahın bir fermanı da eklenerek, her üç metin bir arada basılarak Yunan ve İngiliz uçakları ile Anadolu’ya dağıtıldı. Fetvada, Millî Mücadeleyi yönetenler Padişaha baş kaldırmış, kendi çıkarlarını düşünen zorbalar, halifeyi dinlemeyen dinsizler olarak gösteriliyordu Damat Ferit, bu genelge ile halkın desteğini sağlamak istiyor ve Kuvâ-yı Millîye aleyhinde kamu oyu oluşturmaya çalışıyordu. Nitekim genelgede Kuvâ-yı Millîye hareketi bir fitne ve fesat hareketi olarak niteleniyor, ona karşı mücadeleye geçildiği belirtilerek, bu harekete katılanların ve tertip edenlerle teşvik edenlerin te’dib edileceği beyan ediliyordu.

Dürrizâde imzasıyla yayınlanan bu fetvada “Padişahın haberi ve emri olmaksızın asker toplayanların, askeri iaşe ve donanım (teçhiz) bahanesiyle vergi alanların, memurin-i ilmiye ve askeriye ve mülkiyeyi hodbehot azl ve kendi hempalarını nasb ve merkez-i hilâfet ile memâlik-i mahrusanın muvasalat ve münakalât ve muhaberatını kat ve taraf-ı devletten sâdır olan evâmirin icrasını men..” edenlerin öldürülmelerinin şeran uygun olduğunu ilân ediliyordu. Damat Ferit, bu girişimlerden başka ayrıca Sivas Kongresi sırasında iktidarda iken plânladığı yeni bir kuvvet oluşturma yani Kuvâ-yı İnzibâtiye kurma çabalarını tekrar başlattı. Böylece 18 Nisan 1920’de “Kuvâ -yı İnzibâ tiye Teşkilatı” kuruldu.

Bu gelişme üzerine Damat Ferit’ in Birinci Divâ n-ı Harb-i Örfi başkanlığına getirdiği Nemrut lakaplı Mustafa Paşa, 1 Mayıs 1920’ de Mustafa Kemal Paşa ve bazı arkadaşlarını ölüme mahkû m etti. Bunlar hakkında gıyaben verilmiş idam kararını padişah, 24 Mayıs 1920’ de “Ele geçtiklerinde tekrar muhakeme edilmek” kaydıyla tasdik etmiştir . Bu arada Kuvâ -yı Milliye yanlısı birçok kumandan gıyaplarında idama mahkû m olduğu gibi, Anadolu’ ya geçerek Kuvâ -yı Milliye’ ye katılan pek çok subay da askerlik mesleğinden atılarak ihraç edildi .

Bir süre sonra teşkil edilen bir alayına sancak bile verildi . Hatta Padişah Vahdettin 16 Kuvâ-yı İnzibâ tiye gazisini ! Mecidiye nişanıyla taltif etti . Refi’ Cevat gibi sözde aydınlar, gazetelerinde “Anadolu Kemalistlerden temizlenmelidir.” diyordu . Bu hareketlerin Anadolu’ da zararları büyük olmuştur.

Tarihinin hiçbir döneminde bu tür oldu bittilere boyun eğmemiş olan Büyük Türk Milleti bu işgale de seyirci kalmamıştır. Nitekim resmî makamların tüm çekimser tutumlarına rağmen, inisiyatif kullanan komuta kademesindeki subaylar emirleri altındaki birlikler ve mahalli kuvvetlerle düşman ilerlemesine silahla karşı koymuşlardı. Yunan işgal ve ilerlemesini reddeden Batı Anadolu insanı, hükümetin sükû net tavsiye eden kararlarını dinlemeyerek bazı direniş heyetleri oluşturmuşlardır. Memleketlerinin düşman çizmesi altında çiğnenmesini asla kabul etmeyen vatanseverler öncelikle bölgesel kurtuluş hareketlerine girişmişlerdir. Bu bakımdan daha kongreler yapılıp, Millî Mücadele’ nin esas programı yürürlüğe konmadan Batı Anadolu işgale karşı çıkmıştır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Mİllİ MÜcadele Ve Sultan Vahdeddİn
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ForumAlem :: TariH :: Osmanlı Tarihi-
Buraya geçin: